SAHİP OLMAK Ya Da OLMAK : ERICH FROMM’UN İKİ VAROLUŞ BİÇİMİ ÜZERİNE İNCELEMESİ
Eğer
İnsan Yalnızca “Sahip Olduğu” Şeylerden İbaretse Onları Yitirdiğinde Kendini de
Yitiricektir
Bazı kitaplar ve bazı
yazarlar farklıdır. Kütüphanemizde, zihnimizde, kalbimizde, çalışma masamızda.
Örneğin Ece Ayhan’ın bir şiiri benim için farklıdır. Şiiri, müziği, resmi genel
anlamda sanatı değerli kılan da tam da bu farklılaşmadır. Söylenilen sözün
tesir etmesidir bize. Bilginin kitap sayfasından, bilgisayar ekranından çıkıp
ulaşmasıdır benliğimize. Her ne kadar Hermann Hesse, bilgi aktarılır bilgelik
aktarılmaz dese de Fromm’un bir kitabını algılarınızı açarak okuduğunuzda tam
tersi bilgeliğin de aktarıldığını görürsünüz. Bugün yazacağım kitap
değerlendirmesi benim için o özel yazarlardan ve kitaplardan biri.
Fromm, yalnızca
psikanalist değil antropolog, sosyal felsefeci ve tarihçi aynı zaman da. Oldukça
başarılı kariyerine, 1922 yılında Heidelberg’de felsefe doktorasını verdikten
sonra Berlin Psikanaliz Ensitüsü’nde başlasa da; çalışmaları Nazi hareketinin
güçlenmesiyle ABD’de devam eder. Yale, New York, Columbia gibi üniversitelerde
dersler verir.
Benim bir okuyucu en etkilendiğim özelliklerinden
birisi sisteme bütüncül bakabilen bakış
açısı yazarın. İçinde bulunduğumuz toplum, üzerine hayatımızı
şekillendirdiğimiz ekonomik sistem, tüm bu yapıyı kapsayan bir olgu olan din ve
bunların merkezindeki insan. Hiçbirini birbirinden ayıramadığımız gibi eğer
dikkatli bakarsak görürüz ki dizayn edilen bu mekanizmada sorgulanması gereken
pek çok nokta vardır. Erich Fromm bu soruları sorup cevapları ararken basit
cümleler kurar. Ben de Fromm’un teorik
bilgiler altında ezilmeden, örnekleri yerinde kullanabilme becerisini
göstererek yazdığı metinlerin kapısını yazımın geri kalan kısmında biraz da olsa aralamaya çalışacağım.
“Sahip
Olmak” ile “Olmak” Arasındaki Fark
Sahip olmak nedir ?
Günümüzde hiçbir şeye sahip olmayan bir kişi, bir hiç midir ? Peki ya
olmak ? Kahramanlar, peygamberler, örnek insanlar tarih boyunca sahip olmak
üzerinden mi kendilerini var etmişlerdir. Büyük yaşam ustaları, düşünürler,
filozoflar bize neyi anlatırlar kendi yaşamlarında? Fromm bu sorunun önemini şu
cümlelerle belirtir “Bulduklarım, bende şu izlenimin uyanmasını sağladı : Sahip
olmak ile olmak arasındaki farklılık, yaşamı ya da ölümü sevme eğilimleriyle
birlikte, insan varoluşunun en önemli sorunudur." Öyle ki bu kavramlardan bir
kavramın ötekinden üstün oluşu bireyin ve toplumun karakterini belirler.
Sahip olmak, mülkiyet ve
kazanç demektir. İktidara ulaşmak için her şeyi yapmak hatta bu duyguya bağımlı
olmak demektir. Gerekirse şiddet uygulamak gerekirse yok etmek demektir. “Sahip
olmak eğilimindeki bir insan, mutluluğu başkalarına üstün olmakta, gücünün
bilincine varmakta ve son aşamada fethetme, soyma ve öldürme yeteneklerinde
bulmaktır.” Burda bahsedilen karakter
yapısını doğru anlamak kitabı anlamak için çok önemlidir. İnsan varlığını ve
yaşamını sürdürmek için elbette ki akılcı bir şekilde bazı şeylere sahip
olacaktır. Fromm’un açıklamaya çalıştığı tavır günümüzde de yaygın olan “kullan,tüket
ve at” bakış açısını yansıtan sahip olmak kavramıdır. Bilgiyi, inancı, sevgiyi
yani insana ait her şeyi yağmalayan bir yapıdır bu sahiplik.
Olmak nedir peki ? “Olmak
için, “ben” tutkusundan ve her şeyi kendi benliğimiz, kendi çıkarlarımız
açısından değerlendirmekten sıyrılmak zorundayız." Olmak ilkesi aslında insanın
varoluş amacını tanımlar bir anlamda. Kendinden büyük bir şeyin içinde “biz”
olma duygusunu tanımlar. En derinde yatan ülküsüdür bu insanın. “
Yeteneklerimize bir görüntü vermek, aktif olmak, başka insanlara ilgi duymak ve
benlik kafesinin kapılarını açmak, “olmak” eğiliminin göstergeleridir.” Ne
yazık ki, bizi olmaktan alıkoyan en önemli şey içinde yaşadığımız toplumun
kendisidir. “Toplum,
insanları ikili bir kıskaca almaktadır. Bir yandan akıldışı ve insan doğasına
ters tutkular yaratırken, öte yandan da onları aldatıcı kurgular ile doyurmaya
çalışmakta ve böylelikle gerçeğin üzerini örtüp, onu sözde bir akılcılığın
uğruna kafese hapsetmektedir.”
Fromm,
bu iki varoluş biçimini tanımlamakla, bu varoluş biçimi üzerinden açıklamalar
yapmakla kalmıyor yalnızca. Kitabın ikinci son kısmında insanın değişebilmesi
için gerekli koşulları sunuyor ve yeni bir bir insan taslağı yeni bir toplum
yapısı sunuyor bizlere. Yalnızca psikoloji ile ilgilenenlerin değil herkesin
okuması gerektiğini düşünüyorum “ Sahip Olmak Ya Da Olmak”ı .Bir çok satırının
altını çizdiğim bu kitabının değerlendirmesini, kitapta yer verilen bir
cümleyle bitirmek istiyorum.
“Yapmaya giden yol,
Olmaktan geçer.” Lao-Tse
Yorumlar
Yorum Gönder