Beden Asla Yalan Söylemez:Allice Miller'dan Çocukluğumuza Dair Bir Hesaplaşma Hikayesi
“Üzerini örttüğümüz her şeyin
altında
kalırız.”
“Kabullenme özgürlüğümüz olmayan her duygu
dışarıya akmayan bir irin gibi bedenimizi ve ruhumuzu ele geçirir. İçimize hapsettiğimiz
her duygu aynı zamanda içimizi hapseder.”
Söylemek ve Gizlemek
İnkarla ve reddedişle ördüğünüz
duvarların arkasında bıraktığınız bir çocuk oldu mu hiç? Sürekli yardım isteyen
sizden ve sizin sürekli görmezden geldiğiniz. Çok uzakta değil, hemen evinizin
arka bahçesinde üstelik. Hiç peşinizi bırakmayan, sizin yardımınıza muhtaç. Bedeninizde
bir çığlık olan. Kendini hatırlatmak için sizi hasta eden bir çocuk. Ya o
susturduğunuz, etinizden sıyırmaya çalıştığınız çocuğu tanıyorsanız. Ya o çocuk sizseniz?
“Beden tam
olarak neye ihtiyaç duyduğunu bilir mahrum kaldıklarını unutmaz, mahrumiyet ya
da boşluk oradadır; doldurulmayı bekler.”
Bitmeyen baş ağrıları, erken
yaşta can alan kanserler, boğulmanın bir türlüsü olan astım, suçluluk duygusu
ile edilmiş intiharlar, samimi iletişim için duyulan özlemler sonucu
anoreksiya.
Allice Miller işte tam bunları
anlatıyor kitabında. Hissetmekten korktuğumuz duyguları düşündürmeye zorluyor
bizi. Hapsolmuş çocuklar var sayfalarda.
Acıyı inkar etme ihtiyacımız… Bize zarar veren sevgiler var, özgürlük
mücadelesiyle tükettiğimiz ömrümüz var. Rimbaud, Proust, Kafka, Woollf, Nietzche,
Joyce var. Ama en çok anne babalarımız,
büyütülme tarzımız ve ahlak kuralları ile sorular var.
Ebeveyn Dehşeti ve Trajik Etkileri
Duygular öldürülemez. Duygular
oradadır hiçbir yere gitmez. Yok sayılan, ihmal edilen, şiddete maruz kalan,
temel güven ve sevgi ihtiyacı karşılanmamış, sevgiyi bağımlılık duygusuyla
özdeşleştiren bir çocuksak eğer hiçbir yere gitmez o kötü muamele gören çocuk.
Yatağımızın altına saklandığı yerden çıkar biz uyurken. Kırılır, öfkelenir
sebepsiz yere. Maskeler takınır, davranması gerektiği gibi davranır. İzin
vermez kendine büyümek için. Hiç büyümez. Tüm o incinmiş duygularıyla orada
durur. Duygular öldürülemez.
Bir filmde de söylendiği gibi
bizi yok eden acılar vardır hayatta ve bu ebeveyn dehşetine maruz kalmak ne
yazık ki bunlardan biridir. Miller’a göre, etkilerini hem ruhumuzda hem
bedenimiz hissederiz ve iyileşmenin tek yolu tüm bu acıları inkâr etmemektir.
Tek yolu gerekirse affetmemektir. Geleneksel ahlakın dışına çıkar Miller tezini
ortaya atarken. Ahlak ve dini temellendirmeler yüzünden inkâr ettiğimiz o güçlü
duygularımızın ben büyük zararı verdiğini söyler.
Baskı ve inkardan kurtulursak
eğer çocukluğumuzun gerçeğini görebiliriz. Sonra anne babamızın bize
göstermediği ilgiyi, saygıyı, duygularımıza dair anlayışı, gerekli olan
korumayı ve koşulsuz sevgiyi kendimize gösterebiliriz.
Gerçeği Hissetmek veya Ölmeyi Tercih Etmek
“Çocukken suistimal edilen her yetişkinin içinde küçük bir çocuğun
anne babasının davranışına karşı gelmeye cüret ettiğinde onlar tarafından
cezalandırılmaktan duyduğu korku yatar.”
Çocukluğumuzun hapsinde
kalıp ahlakçı talepler doğrultusunda ölmeyi tercih etmek mi zordur yoksa her
şeyi göze alıp gerçeklerle yüzleşmek mi? Gerçekler tutunmak, anne babanın yanındaki o küçük çocuk olmaktan
vazgeçmek demektir.
Ebeveyn
figürlerine duyulan o bağlılık duygusu çocukları yaralayan bir duygudur.
Kendimize faydamızın dokunmasını engelleyen bir bağlılıktır bu.
Yetişkinlik,
hakikati artık inkâr etmemektir.
Bastırılmış acıları hissetmek, bedenin duygu seviyesinde hatırladığı hikâyeyi
bilinçli olarak kabul etmek ve bastırmak yerine o hikâyeyi birleştirmek
demektir.
yalan bir çeşit duygumudur ya da yalan nedir
YanıtlaSilKelime anlamına bakacak olursak:"Yalan, doğru olmadığı bilindiği halde, niyetle söylenmiş yanlış sözdür. Her yanlış söz yalan değildir. Yalan: hata ve yanlış sözden ayrı, kandırma içeren bir eylemdir; kandırmak amaçlı söylenmiş yanlış ifadedir." şeklinde tanımlanmıştır. Kandırma içeren bu eylem içinde yalnızca davranışları değil muhakkak ki duyguları da kapsar.
YanıtlaSil