“Ben Nesli": “İnsan içinde yaşadığı çağa babasından daha çok benzer.”
Tüm dünya sessizce ama kesin bir şekilde “Açıkhava tımarhanesine” dönüşüyor.
Kitabı elimize aldığımızda kapağın üstünde başlıktan sonra gelen bir soruyla karşılaşıyoruz: “Bugünün gençleri niçin bu kadar özgüvenli ve iddialı fakat bir o kadar da depresif ve kaygılı?”. Etrafımızdaki genç kuşağı bir an düşünmemiz ne kadar yerinde bir soruyla yüzleştiğimizi gösteriyor. Bu sorudan fazlası ise kitabı açıp okumaya başladığımızda karşımıza geliyor.
Kişisel gelişim kitapları adı altında bin türlü safsatanın çok satanlara girdiği, televizyonlarda saatlerce içeriği boş sadece tüketime dayalı programların izlendiği, kullanılan eşyalardaki markaların kişilerden önemli olduğu bir çağın içindeyiz. Kitlesel bir yozlaşma sürecinin kurbanlarıyız. Fakat yalnızca kurban değiliz. Gereğinden çok övülen “ben” duygumuzla, sınırla değil sınırsızlıkla özdeşleştirdiğimiz cinsellikle, en küçük müdahaleye izin vermediğimiz özgürlük ateşimizle biz; kurban olmaktan da öteye geçip bu yozlaşmanın öznesi oluyoruz.
Yazar Jean M. Twenge San Diego
Üniversitesinde psikoloji dersleri veriyor. Yüksek lisans ve doktora
çalışmalarında kültürün bireyi nasıl etkilediğine dair araştırmalar yapmış,
özellikle genç nesiller üzerindeki etkilerine odaklanmış ve neden olduğunu anlamaya
çalışmış. “Ben Nesli” de
yazarın bu araştırmalarını, bulgularını ayrıntılı olarak anlattığı kitaplardan
biri. Kitapta ilginç bulduğum bir nokta ise Amerikan medeniyetinin diğer
kültürler üzerindeki etkisi. Amerikan gençliğinin yaşadıklarının izdüşümünü
kendi gençliğimizde hatta bizzat kendimizde görmek hayli sarsıcı.
Çocuklara hiçbir temele dayandırmadan sunduğumuz pamuk helva: “Benlik”
Peki, kimdir bu “ben nesli” ? Yazar
1970,1980 ve 1990’larda doğmuş kuşakları “Ben Nesli” olarak
tanımlamakla başlıyor işe. Kitabın içindeki sekiz bölümde ise ayrıntılı olarak
açıklıyor, karşılaştırıyor, örneklendiriyor.
“Öncelikle gerçekten kimsenin sizinle
ilgili düşüncesini umursamıyorsanız, ilişki kurmaya pek yatkın değilsinizdir.
Yalnız başımıza mutlu olabiliyorsak neden ilişki kuralım ki? Ayrıca önceki nesillerden
birçok insan, kendilerini sevme konusunda bu kadar kafayı takmadan eşlerini ve
çocuklarını sevebildi. O dönemin boşanma oranının düşüklüğü de, eskilerin
birliktelikleri bizden daha iyi yürüttüğünü gösteriyor. Belki bizler kendimizi
biraz fazla seviyoruz, ne dersiniz ?”
İlk olarak bu neslin onaylanma ihtiyacını
yokluğunu açıklar “Ben Nesli”nde. İstediğini yapmak, istediği gibi davranmak
altın kuraldır. En önemli olan “Ben Nesli” çocukları için kendi mutluluğudur.
Tek kişilik bir ordudur “Ben Nesli.” Yazarın deyişiyle özsaygının ve
bireyselliğin mihrabında tapınır bu nesil.
Çocuklara becerilerini
geliştirerek ve bir şeyleri başararak özsaygı edinmelerini sağlayacak bir
eğitim yerine altın bir tepside sunar özsaygıyı. Özsaygı programı, belki
kendini değersiz hisseden az sayıda çocuk için uygulanabilecek yararlı bir
programdır fakat bütüne uygulandığında karşılaşılan sorunları görmezden gelmek
de neredeyse imkânsız. Yanlış eğitimin sonucunda ise zaten dünyanın kendi
etrafında döndüğünü sanan çocukların temelsiz şekilde şişirilen egosu
beraberinde narsistik duruma yol açar.
Kitaptan şöyle bir çıkalım. Her
gün gazetelerde okuduğumuz kadın cinayetlerine bir bakalım. Aşağılandığına ya
da reddedildiğinde partnerini -sıfatı ne olursa olsun :ister karısı, ister
sevgilisi,ister eskiden ilişki yaşadığı kişi-
öldüren o kadar erkek narsist değil midir? Her şeyin en iyisini hak
eden, dünyanın onun etrafında döndüğünü düşünen bir erkekten ayrılmaya bir
kadın nasıl cüret eder.
Herkesi ve her şeyi kendi
ihtiyaçlarını karşılayan bir araç olarak gören bu narsistler evde, sokakta, işte
yani tüm hayatımızda. Özdenetim/özdisiplin gibi kendini ve çevresini koruma
yollarını çocuğa öğretmek var iken mesnetsiz övgülerle evde ya da okulda
büyütülen çocuklar her yerde.
Endişe Çağı : Artık Daha mutlu olmamız gerekmez mi ?
Peki her daim özel olduğu, hayallerine
kavuşması gerektiği, her şeyin en iyisini hak ettiği, hiçbir şeyin onun
mutluluğundan önemli olmadığı mottoları defalarca anlatılan bu özgüvenli
çocuklar bugün ne durumda? Kitapta verilen istatistikler oldukça ürkütücü.
“ABD’de her on sekiz dakikada bir kişi intihar ediyor. 1950’den bu yana orta
yaşlıların intihar oranında belirgin bir azalma görülürken, gençlerin intihar
oranı iki katına çıktı. 15 ve 24 yaşları arasındaki kişilerin ölüm nedenleri
arasında “intihar”, üçüncü sırada.”
“Her şey bizim olmalı, hepsini
biz yapmalıyız, her şey biz olmalıyız ve mutlu olmalıyız fikir ve inançları,
materyalizm, tüketicilik ve yanlış reklam stratejileriyle yoğrulan kültürümüzün
ürünü.” Mükemmel olmak için yapılan bunca
baskının yanında getirdiği endişe ve depresyonu görmememiz mümkün değil.
Modern Hayat Algılarımızı Çarpıtıyor: Ne Kadar Çok TV İzlerseniz O kadar Maddeci Olursunuz!
Mükemmelliğin resmedildiği en
büyük alan televizyon ve kitapta yer vermese de artık sosyal medya.
Televizyonlarda dertsiz tasasız olarak resmedilen ünlülerin birer kopyası olmak
için çabalayan bir nesil: “Ben Nesli”. Öyle ki en çok izlenen saatlerde yer
alan Surivor, Fear Factor gibi birçok zorluğu barındıran yarışma programlarında
insanların neden yarışmak istediğine dair motivasyon kaynağı da burada saklı. “Görünüşe göre
mücadele etmek ve para ödülünü kazanmak için, ancak herkes onları gerçekten
büyüleyen şeyin ne olduğunun farkında: Televizyona çıkmak! Özellikle ben nesli
mensupları olmak üzere çoğu insan, çabuk gelen şöhrete kavuşmak için böcek
yemeye razı.”
Kendi Bilgeliğimize Başvuralım
Daha uzun cümleler kurup kitaptan alınan keyfi engellemek istemem. Eklemek istediğim nokta ise kitapta aslında farklı birçok konuya daha değinilmiş olduğu. “Ben Nesli”nin cinselliğe, iş hayatına, ikili ilişkilere dair yaklaşımını ayrıntılı olarak açıklanmış. Kitabın içinde birçok cümle altı çizilmeye değer. Öyle ki altını çizdiğimiz kendi hayatımız oluyor bazen. Kendimize sorular sormamıza, eleştirel bakmamıza belki kendimizi anlamamıza katkı sağlayacağını düşündüğüm için “Ben Nesli” okunmaya değer bir kitap.
Yorumlar
Yorum Gönder